ÖTANAZİ NEDEN HAKTIR?

 


Kişinin hayatına kendi isteğiyle tıbbi bir müdahalede bulunularak son verilmesi olarak tanımlanabilecek olan ötanazi, liberal değerlerin tarih boyunca en güçlü olduğu günümüzde bile liberal ve özgür denebilecek pek çok ülkede hâlâ tam olarak kabul görmeyen ve bir hak olarak tanımlanmayan bir uygulamadır. Ötanazinin çeşitli sebeplerden dolayı kabul edilemez bir uygulama olarak görülüp bir hak olduğunun anlaşılamaması, kendi isteğiyle hayatına son vermediği takdirde katlanılmaz acılarla yaşamak zorunda kalacak olan pek çok insanı mağdur etmektedir. Bu yazıda ötanazinin neden bir hak olarak kabul edilmesi gerektiğini çeşitli gerekçeler ileri sürerek ve ötanazi karşıtı temel argümanlara cevap vererek anlatmaya çalışacağım.

Ötanaziye karşı en temel argüman, insan hayatının kutsal olduğu ve bir insanın kutsal olan insan hayatına son verme hakkı olmadığı için kendi hayatına son verme hakkının da bulunmadığı yönündedir. Öncelikle bu argüman, yaşama hakkının insanın ötesinde bir kaynağının olduğunu ve dolayısıyla yaşama hakkına sahip olmayı tercih etmek insanın elinde olmadığı için ondan vazgeçmenin de insan elinde olmadığı şeklinde bir mantık üzerine kuruludur. Bunun en somut örneği, yaşama hakkının insana bir Tanrı tarafından verildiği ve yaşama hakkını insana veren kişi bu Tanrı olduğu için bir insanın yaşama hakkını elinden alma yetkisinin de sadece Tanrı’ya ait olduğu şeklindedir. Bu anlayışın ilk problemi, hak kavramını bütünüyle ilahi bir kaynağa indirgeyip her insanın bu ilahi kaynaklı hak anlayışını kabul etmek zorunda olduğu yönünde bir anlayışı içinde barındırıyor olmasıdır. Fakat yaşama hakkı dediğimiz şey her ne kadar ilahi bir perspektiften gerekçelendirilebilecek olsa da bu hem yaşama hakkının gerekçelendirilmesinin tek yolu değildir hem de bu anlayışın kabul edilmesi durumunda da ötanaziye engel teşkil eden bir şey bulunmamaktadır. Yaşama hakkı dediğimiz şeye günümüzde temel olarak felsefi ve sosyolojik bir açıdan yaklaşabilecek durumdayız. Bu açıdan baktığımızda yaşama hakkı insanlara ilahi bir kaynak tarafından bahşedilmiş bir şey değil, insanlar tarafından kendi faydaları için üretilmiş yapay bir ilkedir. İnsanlar doğaları gereği hayatlarını sürdürme eğilimindedirler ve bu yüzden toplumsal yaşam içerisinde insanların birbirlerine sebepsiz yere zarar verip birbirlerini sebepsiz yere öldürmelerinin önüne geçerek insan topluluğunun var oluşunu sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için yaşama hakkı kavramını üretmiş ve bir insanın yaşama hakkına sebepsiz yere son verme davranışını kabul edilemez bir hareket olarak görüp cezalandırmışlardır. Yani yaşama hakkı dediğimiz şey, temelde insanları kendi bilinçli davranışlarından değil, başkalarının onlara kendi rızaları dışında verebilecekleri zarardan korumak için vardır. Bu yüzden bir insanın kendi rızasıyla kendi hayatına son vermesi ile bir başkasının o kişinin hayatına o kişinin rızası dışında son vermesi aynı şey olarak görülemez. Yaşama hakkı, bir insanın hayatına başkaları tarafından keyfi olarak son verilemeyeceğini ifade ettiği için kendi tanımı içerisinde bu hakkı taşıyan bir insanın artık yaşamanın kendisi için yeterince faydalı ve mutluluk verici olmadığını gördüğünde kendi yaşama hakkından vazgeçemeyeceği şeklinde bir mantık barındırmamaktadır. Yaşama hakkını gerekçelendirmenin tek yolunun bu hakkın insana bir Tanrı tarafından verilmiş olması olduğu şeklindeki düşünce doğrulanabileydi bile bu yine de ötanazinin kabul edilemez bir şey olduğunu kanıtlayamazdı. Zira dini öğreti insanları kendi kişisel davranışlarından sorumlu tutmaktadır ve bu durumda ötanaziyi talep eden ve talep edilen ötanaziyi uygulayan kişiler dini açıdan yalnızca kendilerini mesuliyet altına sokmaktadırlar. Diğer taraftan yaşama hakkına yönelik ilahi gerekçelendirme biçiminin tek geçerli gerekçelendirme biçimi olduğu kanıtlanabilse dahi bir insan dine inanmak zorunda olmadığı için din tarafından yanlış olduğu söylenen bir şeyden kaçınmak zorunda da değildir.

Ötanazinin kabul edilemez olduğu yönündeki bir diğer popüler yaklaşım yine yaşama hakkının insan ötesi bir kaynağının olduğuna odaklanarak insanın kendi yaşama hakkından vazgeçemeyeceğini ileri sürmektedir. Buna göre bir insanın hayatını yaşaması, hayatını nasıl yaşadığından daha önemlidir. Bu anlayış, yaşama hakkını bu hakkın kişi için ifade ettiği anlamdan bütünüyle ayrı bir şey olarak ele almakta ve bir insanın hayatını nasıl yaşadığının ve yaşadığı hayatta nelere maruz kaldığının bir önemi olmadığı düşüncesini barındırmaktadır. Bu anlayış bir insanın kişisel yaşantılarının o kişiye ne hissettirdiğini, kişinin hayatındaki acıları ve travmaları umursamamakta, hayat olgusunu kendinde “kutsal” bir şey olarak ele alıp bir insanın ne kadar büyük acılar çekiyor olursa olsun tercih etmediği bir hayatı yaşamak zorunda olduğunu ileri sürmektedir. Halbuki yaşama hakkı dediğimiz şey insanları tercih etmedikleri bir hayatı yaşamaya zorlamak için değil, hayatı kendileri için değerli ve katlanılabilir buldukları sürece yaşamalarına olanak tanımak içindir. Burada esas olan şey yaşama olgusunun kendisi değil, bir insanın hayatını ne kadar kaliteli bir şekilde yaşayabildiğidir. Bir insan herhangi bir sebepten dolayı hayatın kendisi için katlanılabilir olmadığını ve tahammül edemediği bir acıyla yaşadığını söylüyor ve bu nedenle hayatına son verilmesini talep ediyorsa onun bu isteğini yerine getirmemek, onu kendi çıkarlarına aykırı olan, istemediği bir durum içerisinde var olmaya zorlamak ve ona zarar vermek demektir. Kişinin sahip olduğu yaşama hakkı, o kişinin hayatı kendisi için katlanılabilir ve kendi çıkarlarına uygun bulup hayatını devam ettirmek istediği sürece başkalarının kendisinin rızası dışında ona zarar verememeleri ve onun hayatına son verememeleri içindir. Bir insan herhangi bir gerekçeyle yaşadığı hayatın kendi çıkarlarına uygun olmadığını ve bu yüzden hayatına son verilmesini istediğini belirtiyorsa bu kişinin ölüm talebini reddedip onu kendi çıkarlarına aykırı gördüğü ve sürdürmek istemediği bir hayatı yaşamaya zorlamak o kişiye zarar vermek ve o kişinin kendi hayatı üzerindeki egemenliğini tanımamaktır.

Bir diğer itiraz ise bir insanın yaşadığı sürece çeşitli mutluluklar yaşayabileceği ve çıkarına uygun durumlarla karşılaşabileceği, fakat öldükten sonra artık bu kişinin çıkarlarının da söz konusu olmayacağı ve dolayısıyla bir insan kendi rızasıyla hayatına son verilmesini istiyor olsa bile bu kişinin hayatının sonlandırılması yönündeki isteğini yerine getirmenin onun çıkarlarına aykırı olduğu olabilir. Bu itiraz, çıkar kavramını söz konusu kişinin perspektifinden değil, dışarıdan bir bakış açısıyla ele alıp hayatta düşük seviyede de olsa çeşitli mutluluklara sahip olmak mümkün olduğu sürece yaşamanın bir insanın çıkarlarına uygun olduğunu varsaymaktadır. Fakat bu düşünce, herhangi bir şeyin bir insanın çıkarlarına ne kadar uygun olduğuna ve buradan hareketle bir insan için hayatın ne kadar yaşamaya değer olduğuna nihai olarak karar verebilecek olan kişi yalnızca o kişinin kendisi olduğu için geçerli değildir. Bir insan genel olarak tahammül edilemez bulduğu bir hayat içerisinde kendisine haz veren bir takım deneyimleri yaşıyor olabilir. Fakat kişinin bu deneyimlerden elde ettiği toplam haz, onun hayatını onun için genel olarak katlanılabilir kılmıyor ve ona çektiği acıyı telafi edebilecek düzeyde bir mutluluk yaşatmıyorsa bu kişinin yaşadığı hayat nihai olarak katlanılmaz ve bu kişiyi mutlu etmeyen ve dolayısıyla bu kişinin genel çıkarına uygun olmayan bir hayat olduğu için bu kişinin kendi rızasıyla hayatına son verilmesini talep etmesi meşrudur.

Bir başka itiraz bir insanın kendi hayatına son vererek onu seven insanları üzmeye hakkının olmadığı olabilir. Bütünüyle duygusal bir gerekçeye dayanan bu itiraz, bir insanın hayatı üzerinde mutlak egemenlik sahibi olan kişi yalnızca o kişinin kendisi olduğu için geçerli değildir. Kişi kendi hayatını katlanılmaz buluyor ve hayatına son vermenin kendisi için en iyisi olduğunu düşünüyorsa diğer insanların bu kişiyi sevdikleri gerekçesiyle onun kendi hayatı hakkında en iyisi olduğunu düşündüğü hayatına son verme kararını engelleyerek onu istemediği bir hayatı yaşamaya zorlama hakları yoktur.

Yorumlar