İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ NEDEN SINIRLANDIRILAMAZ?

 


İfade özgürlüğü her ne kadar günümüzde en temel ve korunması elzem olan insan haklarından biri olarak görülse de öteden beri ifade özgürlüğünün makul kabul edilebilecek bir sınırının olup olamayacağı tartışılagelmiş ve bu konudaki tartışmalar özellikle son yıllarda oldukça hararetli bir hâl almıştır. İfade özgürlüğü kavramına eleştiri getiren insanlar genel olarak ifade özgürlüğünün sınırsız olmasının zararlı olduğu ve istenmeyen sonuçlara yol açabileceği yönünde iddialardan hareketle ifade özgürlüğünün “makul” kabul edilebilecek sınırlarının olması gerektiğini ve bu sınırları aşan insanların cezalandırılmaları gerektiğini ifade etmektedirler. Bu yazıda ifade özgürlüğünün neden herhangi bir sınırının olamayacağını ve ifade özgürlüğüne çeşitli sınırlandırmalar getirmenin ifade özgürlüğünün anlamını ortadan kaldıracağını, sınırsız ifade özgürlüğüne yöneltilen eleştirilerin geçersizliğine işaret ederek göstermeye çalışacağım.

Sınırsız ifade özgürlüğüne yönelik ilk eleştiri, ifade özgürlüğünün başkalarını rencide edecek ve başkalarını üzecek şeylerin söylenebilmesi anlamına gelemeyeceği, çünkü insanların rencide edilmeme haklarının olduğu, insanların duymak istemedikleri şeyleri duymak zorunda olmadıkları şeklindedir. Bu düşünce, insanların rencide edilmeme şeklinde bir hakka sahip olduklarını ileri sürmekte ve bir insanı rencide etmenin ona zarar vermekle aynı şey olduğunu iddia etmektedir. Bu düşüncenin temel hatası hak kavramını çarpıtıyor ve başkalarının hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemenin onlara somut zarar vermekle aynı şey olduğunu var sayıyor olmasıdır. İnsanların evrensel olarak sahip oldukları temel haklar herhangi bir özelliklerine bakılmaksızın sahip oldukları yaşama hakkı, hayatlarını diledikleri gibi yaşamalarına olanak veren özgürlük hakkı, başkaları tarafından vücutlarına zarar verilmesini engelleyen vücut dokunulmazlığı hakkı ve yine hayatlarını diledikleri gibi ve başkalarından zarar görmeyecek şekilde yaşamalarına imkân veren mülkiyet hakkıdır. İnsanların davranışlarının kısıtlanabilecek bölümü yalnızca başkalarının sahip oldukları bu hakları kullanmalarını olanaksızlaştıran kısmıdır. Öncelikle bir insanın hoşuna gitmeyen söylemlere maruz kalması, onun kendi haklarını kullanma imkânından mahrum olması anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bir insanın hoşuna gitmeyen belli sözleri ya da düşünceleri duymamak yoluyla rencide edilmemek gibi bir hakkı olamaz. Zira bir insanın hoşuna gitmeyen şeyleri duyması, onun kendi haklarını kullanmasını engellemediği için ona somut anlamda zarar veren bir şey değildir. Diğer taraftan herhangi bir söylemi başkalarının hoşuna gitmediği ya da onları rencide ettiği gerekçesiyle engellemek, bu gerekçeyi nihai mantıksal sonucuna götürdüğümüzde söylemin imkânını bütünüyle ortadan kaldırmaktadır. Herhangi bir insan tarafından söylenen hiçbir şeyin diğer tüm insanlar tarafından beğenilip onaylanması mümkün değildir. Herhangi bir insan tarafından söylenebilecek her türlü şey mutlaka insanların belli bir kısmının hoşuna gitmeyecektir. Eğer herhangi bir şeyin ifade edilmesinin bazı insanların hoşuna gitmeyecek olmasını o şeyin ifade edilmesinin engellenmesinin gerekçesi olarak alırsak nihai olarak hiçbir şeyin ifade edilmemesi gerektiği sonucuna ulaşılır. Ayrıca ifade özgürlüğünün belli sınırlarının olabileceğini ya da olması gerektiğini iddia etmek zaten ifade özgürlüğünün tanımıyla tutarsızlık içerisindedir. İfade özgürlüğü kavramı, tanımı gereği yalnızca belli fikirlerin ifade edilebileceği anlamına gelmemektedir. Spesifik bir şeyin ifade edilmesinden değil, genel olarak ifadenin kendisinden söz ettiği için mantıksal olarak herhangi bir sınırının olabilmesi mümkün değildir. Aksi halde bu kavramın adının ifade özgürlüğü değil, “yalnızca x,y,z gibi kriterlere uygun olan şeylerin ifadesinin özgürlüğü” olması gerekir.

Bir başka itiraz, nefret söylemi, terör propagandası, suçu ve suçluyu övme gibi söylemlerin insanları başkalarına zarar vermek konusunda kışkırtacak olmaları dolayısıyla tehlike arz ettikleri ve engellenmeleri gerektiği yönündedir. Fakat insanlara zarar verme potansiyeli bulunduğu ileri sürülen bir şeyi söylemekle sözü edilen eylemi gerçekleştirmek arasında doğrudan bir bağ olmadığı gibi herhangi bir eylemi gerçekleştirmek yönünde bir çağrı yapmak ya da o eylemi övmekle o eylemi gerçekleştirmek de aynı şey değildir. İnsanlar nefret dolu olsa veya bir terör eylemine ya da suça teşvik etse ya da bunu övse bile söylemlerinden dolayı cezalandırılmamalıdırlar. Bu tarz söylemlerde bulunan insanlara karşı takınmamız gereken makul tavır onları dışlamak, onlarla iletişim kurmamak ve dile getirdikleri fikirlerin yanlış olduğunu gerekçeleriyle ifade etmektir. Diğer taraftan bu tarz söylemlerin engellenmesi, toplumda bu tarz problemli eğilimlerin var olduğunu görüp bunlara çözüm üretmek için düşünmemizi engelleyeceği gibi bunları ifade etmeleri engellenen insanları daha da radikal ve tehlikeli hale getirecektir. Bu insanlar bu tarz fikirleri ifade ettiklerinde daha fazla tehlike hâle gelmeyeceklerdir. Tam tersine fikirlerinin ifade edilmesinin engellenmesi ve bundan dolayı cezalandırılmak, fikirlerine daha da radikal bir şekilde bağlanmalarına neden olacak ve suç işleme ihtimallerini de artıracaktır.   

İfade özgürlüğünün sınırsız olmasının gerekliliğinin diğer bir temel sebebi ise ifade özgürlüğünün insani gelişimin ayrılmaz bir parçası olmasıdır. Herhangi bir fikri hoşumuza gitmediği, tehlikeli olduğu, ahlaki anlamda kabul edilemez olduğu gerekçesiyle engellemek öncelikle o fikrin bize sağlayabileceği farklı bakış açılarını görmemizi engelleyecektir. Çoğu zaman herhangi bir fikrin bütünüyle yanlış olduğunu kesin bir şekilde bilebilecek durumda değilizdir ve bir fikrin yanlış olduğu yönündeki düşüncemiz muhtemelen nesnel bilgiden değil, önyargıların da eşlik ettiği bir inançtan kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan engellemek istediğimiz bir fikrin nesnel açıdan yanlış bir fikir olduğundan kesinlikle emin olsak bile bu fikri engellemek yine de olumlu sonuçlar yaratmayacaktır. Zira yanlış olan bir fikrin engellenmesi, o fikri savunan insanları o fikri savunmaktan vazgeçirmeyecektir. Fikirleri engellenen kişiler, fikirlerini engelleyen insanların onların fikirlerinin doğruluğuyla yüzleşmekten korktukları için onların fikirlerini engellediklerini düşünecek ve bundan dolayı kendi fikirlerine daha büyük bir inançla bağlanacaklardır. Bu yüzden nesnel anlamda gerçekten yanlış ve zararlı olduğu görünen fikirleri elimine edebilmenin tek yolu onları tartışma ortamında yanlışlıklarının gerekçelerini göstererek çürütmek ve bu şekilde insanlara bu fikirlerin yanlış olduklarını göstermektir. Buna yapılacak itiraz, insanların rasyonel varlıklar olmadıkları ve tartışma ortamında bir fikrin gerçekten yanlış ve zararlı olduğu kanıtlansa bile o fikre inanmaya devam edecekleri şeklinde olabilir. Fakat bu itirazın haklılık payı olsa da yanlış ve zararlı fikirleri engellemek, onlara ifade serbestliği tanıyıp onları tartışma alanında çürütmeye çalışmaktan daha işe yarar olmayacaktır. İnsanlar bütünüyle rasyonel varlıklar olmasalar da bütünüyle irrasyonel varlıklar da değildirler. Duygusal motivasyonlar insanların sahip oldukları fikirler üzerinde etkili olsa da insanların sahip oldukları fikirlere bütünüyle duygusal motivasyonlarla sahip oldukları düşüncesi yanlıştır. Yanlış ve zararlı fikirlerin ifade edilmelerini engellemektense ifade edilmelerine izin verip karşı argümanlarını sunmak onları daha güçsüz ve insanlar üzerinde daha etkisiz hale getirmek konusunda çok daha etkilidir. Diğer taraftan çoğu zaman herhangi bir düşüncenin gerçekten yanlış ve zararlı olduğunu kanıtlayabilecek bir ölçüt bulunmamaktadır. Eğer herhangi bir düşüncenin yanlış ve zararlı olması o düşüncenin ifade edilmesinin engellenmesi için bir gerekçe olarak kabul edilirse herhangi bir otoritenin çıkarlarına uygun olmayan ya da insanların belli bir bölümünün hoşuna gitmeyen her türlü düşünce çeşitli gerekçelerle yanlış ve zararlı ilan edilebilir. Bu durumda pek çok düşüncenin gerçekte nesnel bir açıdan yanlış ve zararlı olduğu kanıtlanamasa da belli bir otoritenin çıkarlarına uygun olmadığı ya da insanların belli bir bölümünün hoşuna gitmediği için engellenmesi mümkün olacak ve bu durum fikirleri sansürleme gücünü elinde bulunduran devlet otoritesinin ya da başka herhangi bir otoritenin keyfi bir şekilde yanlış ve zararlı olarak tanımladığı tüm düşünceleri bastırabilmesinin yolunu açacaktır. Bu durumda fikirleri sansürleme gücüne ve yetkisine sahip olan bir otorite, nesnel anlamda gerçekten doğru olsa bile bu otoritenin çıkarlarıyla ya da dünya görüşüyle örtüşmeyen pek çok fikri bütünüyle kendi taraflı bakış açısından “yanlış ve zararlı” olarak tanımlayıp engelleyebilecek ve bu durum insanların gerçeği öğrenmelerinin önünde ciddi bir engel oluşturacaktır.

Yorumlar