ÖZGÜRLÜĞE BİR TEHDİT OLARAK POLİTİK DOĞRUCULUK

 




Türkçe’ye politik doğruculuk olarak çevirebileceğimiz “political correctness” günümüzde özellikle sol akımların etkili olduğu Avrupa Birliği ülkelerinde oldukça popüler ve güçlü bir akımdır. Diğer taraftan sol ideolojik çevrelerin daha çok etki alanı bulmaya başladığı ABD’de de kalıcı olarak yerleşme çabası içindedir. Politik doğruculuk pek çok yerde hem siyasi hem de akademik otoriteler tarafından etkin şekilde teşvik edilmekte, ilerici ve açık fikirli bir insan olmanın ayrılmaz bir şartı gibi sunulmaktadır. Fakat politik doğruculuğun insanlar için gerçekten faydalı olup olmadığını ve toplum üzerinde nasıl bir etkide bulunduğunu anlamak için ona daha yakından bakmalıyız.

Politik doğruculuk akımı, toplumdaki belli insan gruplarını rencide edeceğini iddia ettiği tavır ve söylemlerin ifade edilmesine izin verilmemesi gerektiğini savunmaktadır. Politik doğruculuk bu şekilde insanları ve özellikle dezavantajlı grupları koruduğunu iddia etmektedir. Fakat burada ciddi bir sorun bulunmaktadır. Politik doğruculuk tam olarak ne tarz bir söylemin rencide edici olduğunu anlayabilmemiz için bir kriter sunmamaktadır. Bu durumda belli bir insan grubu hakkında yapılan herhangi bir söylem ya da yorum, o grubun hoşuna gitmediğinde rencide edici olarak tanımlanmakta ve ifade edilmesinin engellenmesi istenmektedir. Bu durumda iki önemli sorun ortaya çıkmaktadır. Birincisi, kendileri hakkında yapılan her türlü söylem ve yorumun rencide edici olduğu gerekçesiyle engellendiği grup, bir dokunulmazlığa sahip olmakta ve toplumdaki diğer gruplar karşısında ayrıcalıklı bir duruma gelmektedir. Böylece söz konusu grubun hiyerarşik yapısından kaynaklanan olumsuzlukların ve bu gruba mensup insanların toplum içerisindeki illegal eylemlerinin eleştirilmesi engellenmiş olmaktadır. Politik doğrucu mantığa göre hareket edildiğinde belli bir grup ne kadar mağdur olarak tanımlanırsa o kadar büyük bir ayrıcalık ve dokunulmazlığa sahip olacak ve bu şekilde toplumdaki diğer insanlar üzerinde haksız bir güç kullanabilme imkanına kavuşacaktır. Öyle ki diğer insanların bu gruba zarar vermeyen ve yalnızca kendi kişisel yaşamlarını ilgilendiren davranışları, bu grubun hoşuna gitmediği gerekçesiyle mahkum edilebilecek ve bu grup tarafından sevilmeyen insanların bu grubun çeşitli saldırılarına mağruz kalmaları meşru hale gelecektir. Esasında haksız olan bu saldırılar, söz konusu grup politik doğruculuk tarafından dezavantajlı olarak tanımlandığı için meşru görülecek ve sonuç olarak bu durum bir toplumsal zorbalığa yol açacaktır. Buna örnek olarak bir ülkedeki etnik ya da dini bir azınlığa mensup kişilerin diğer insanlara karşı işlediği suçlar görmezden gelinirken bu azınlık gruplarına mensup insanlara karşı işlenen suçların bu insanlara yönelik özel ve temelsiz bir nefretin sonucu olduğu iddiasıyla medya tarafından hararetli bir şekilde gündeme taşınması gösterilebilir. Bireysel bir suç, bireysel bazda yargılanması gereken bir şey iken politik doğruculuk suç işleyen kişiyi mensup olduğu gruba göre yargılamakta ve dezavantajlı olarak tanımlanan bir gruba mensup olan insanların suç işleme hakkının olduğunu ima etmektedir.  İkinci sorun ise politik doğruculuğun insan haklarını birey bazında değil, grup bazında temellendirmesidir. Politik doğruculuk insanları biricik ve eşsiz bireyler olarak değil, bir grubun üyesi olarak var olan ve kimlikleri bu grup üyeliği ile belirlenen varlıklar olarak görmektedir. Buna göre belli bir grubun üyesi olan kişi, kendi kişisel istekleri doğrultusunda değil, yalnızca o grubun ortak fikir ve çıkarları doğrultusunda hareket etmelidir. Yani politik doğruculuk bireyin kendi hayatı üzerindeki kontrol hakkını tanımamakta, onun hayatını içerisinde bulunduğu grubun kontrolüne vermektedir. Bu durumda bu grup, birey üzerinde onun hayatını etkileyecek keyfi kararlar alabilecek, grubun isteklerine karşı çıkanları temelsiz gerekçelerle suçlayıp susturabilecek ve hatta haksız yere cezalandırabilecektir. Buna örnek olarak çeşitli dini ve etnik grupların inançlarının ya da kültürlerinin bir parçası olduğu gerekçesiyle içerisindeki bireyleri kendi rızaları dışında çocuk yaşta evlilik, poligami, genital sakatlama (sünnet) gibi çeşitli uygulamalara maruz bırakmaları, içlerindeki bireylerin dış dünya ile temasını keserek o gruptan ayrılmak isteyenleri baskı altına almaları, grubun yaşam tarzından farklı bir yaşam tarzını benimsemek isteyen kişileri grubun kurallarını çiğnediği ya da grubu aşağıladığı gerekçesiyle evrensel insan haklarına aykırı ve haksız olan cezalarla cezalandırmaya çalışmaları söylenebilir. Bu gibi durumlar, bu tarz azınlıklara bulundukları ülkede özerk bir yapılanma olmalarını sağlayan bu gruba özgü yasaların çıkarılmasıyla çok daha tehlikeli hale gelebilir.

Politik doğruculuktan kaynaklı bir diğer önemli sorun da politik doğruculuğun dezavantajlı olarak tanımlanan gruplara ve onların değerlerine yönelik eleştirileri “ayrımcılık”, “nefret suçu” vs. olarak tanımlayıp bunların eleştirilmesini engellemeye çalışmasıdır. Politik doğruculuk bu şekilde insanların hayatını kontrol etmeye yönelik eleştirilemez dogmaların ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Halbuki özgür bir toplumda hiçbir düşünce, değer ya da öğreti kimin tarafından ya da ne kadar insan tarafından benimsenirse benimsensin eleştirilemez değildir. Herhangi bir düşünce ya da inancın eleştirilememesi, ondan kaynaklanan problemlerin çözümünü engelleyecek ve onu kullanan insanların diğer insanlar üzerinde meşru olmayan bir hakimiyet kurmalarında rol oynayabilecektir. İnsanların hayatı üzerinde etkide bulunan her türlü fikir, o fikir üzerinden insanlar üzerinde bir hegemonya oluşturulması ve insanlara zorbalık yapılmasını engellemek için eleştiriye açık olmalıdır.

Politik doğruculuk belli gruplar tarafından benimsenen fikir ve değerlerin eleştirilmesinin engellenmesini ya da belli bir grubun hoşuna gitmeyen fikirlerin açıklanmasını, o gruba mensup insanların duygularını inciteceğini ileri sürerek gerekçelendirmeye çalışmaktadır. Fakat hiçbir fikrin insanların tamamı tarafından beğenilmesi mümkün değildir. Her fikir mutlaka insanların belli bir kısmının hoşuna gitmeyecektir. Bu yüzden insanların duygularının incinmesini herhangi bir fikrin ifade edilemeyeceğinin gerekçesi olarak alırsak, buradan hiçbir fikrin ifade edilmemesi gerektiği sonucuna ulaşılacaktır. Yani politik doğruculuğun bu argümanı, bizi mantıksal olarak bütün fikirler üzerinde mutlak bir sansürün uygulanması gerektiği sonucuna ulaştırmaktadır.

 

SONUÇ

Politik doğruculuk insanları ve özellikle dezavantajlı grupları koruduğunu iddia ederken bu grupları marjinalleştirip yabancılaştıran, bu gruplardan kaynaklanan sorunların ifade edilip eleştirilmesini engelleyerek bu sorunların çözülmesini imkansız hale getiren ve bu gruplara mensup kişilerin bireyselliğini hiçe sayıp bu kişileri yalnızca bir grup kimliğinden ibaret görerek onları ait oldukları grubun genel zihniyetine kurban eden, özünde kendini insancıl bir kılıfa bürümüş bir baskı ve kontrol aracıdır.

Yorumlar

  1. Eleştirileriniz kaliteli ayrıca Cemil Okumuş kimdir bunu da belirtiniz. Çünkü bin bir kişi blog yazmakta. Gazetecimisiniz, yoksa bir filozof mu.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder