LİBERTERYEN BİR LGBT SAVUNUSU


LGBT bireyler özellikle dünya genelinde son 50 yılda temel haklarını elde etmek ve toplum içerisinde daha görünür hale gelmek adına büyük bir mesafe kat etmiş olsalar da hâlâ en liberal ve özgür diyebileceğimiz toplumlarda bile LGBT bireylerin temel haklarına yönelik olumsuz bir bakış ve saldırılar mevcuttur. LGBT karşıtlığı LGBT hareketinin toplumların çoğunluğu oluşturan cisgender-heteroseksüel bireylerin cinsellik kabulünü yıkmaya yönelik bir proje olduğu yönündeki komplo teorileri hâlâ siyaset arenasında kendisine yer bulmakta ve özellikle önyargılı kitlelerin LGBT bireylere karşı olan nefretlerini körükleyip onları mobilize etmek için bir propaganda malzemesi olarak kullanılabilmektedir. Bu yazıda LGBT bireylerin eşit temel haklarını biyolojik ya da dini bir perspektiften değil, liberteryen düşünce ışığında bütünüyle siyasi ve etik bir perspektiften ele alarak gerekçelendirecek ve LGBT kimliğini özellikle LGBT karşıtı dinlerle ve tıp camiasıyla uzlaştırarak var etmeye çalışmanın LGBT bireyler için neden zararlı sonuçlarının olacağına işaret etmeye çalışacağım.

LGBT hareketi ortaya çıkıp görünürlük kazanmaya başladığı ilk zamanlardan bu yana siyasi hak talebinde bulunmanın yanı sıra kendisini toplum içerisindeki yerleşik dini ve kültürel inanç yapılarının ve tıp camiasının da onayını alarak var etme yoluna gitmiştir. Bu noktada özellikle Müslüman ve Hristiyan toplumlardaki LGBT karşıtlığının bu dinlerin LGBT bireylere yönelik tutumlarının yanlış yorumlanıp yanlış anlaşıldığı, aslında bu dinlerin LGBT bireylere yönelik ayrımcı ifadeler barındırmadığı ve LGBT bireylerin evrensel haklarının kabul edilip korunması için uygun bir altyapıya sahip oldukları yönünde bir düşünce yaratılmıştır. Diğer taraftan LGBT kimliğinin meşruiyetini gerekçelendirmek adına pek çok tıbbi ve bilimsel yayına da başvurulmaktadır. Fakat bu çoğu zaman beklenen sonucu vermemekte, din ve tıp camiası içerisinde LGBT bireylere yönelik dini ve tıbbi motivasyonlarla desteklenen nefret hâlâ önemli ölçüde varlığını sürdürmektedir.

LGBT kimliğinin meşruiyetini gerekçelendirmek için sürekli olarak dini ve tıbbi yorumlara ve referanslara başvurmak, LGBT bireylerin evrensel haklarının tanınıp kabul edilmesi konusunda iki önemli bir problemi beraberinde getirmektedir. İlk olarak, LGBT bireylerin hakları sürekli olarak dini bir perspektiften gerekçelendirilmeye çalışıldığında dinlere ve din otoritelerine LGBT bireylerin var olma hakkına sahip olup olmadıklarının onaylanması konusunda bir otorite rolü oynama yetkisi verilmektedir. Bu durum, LGBT bireylerin evrensel haklarının kabul edilebilmesi için dinlerin onayına ihtiyaçlarının olduğu ve ancak dini otoriteler LGBT bireylerin varlığını onaylarsa LGBT bireylerin var olma ve diledikleri gibi yaşama hakkına sahip olabilecekleri yönünde bir imayı içinde barındırmaktadır. Halbuki evrensel insan hakları, geçerliliğini belli bir dini ya da tıbbi otoritenin onayına dayandırmaz ve herhangi bir özelliğine bakılmaksızın tüm insanlar için eşit şekilde geçerlidir. Evrensel insan haklarının LGBT bireyler için ancak dini bir otorite tarafından onaylanırsa geçerli olabileceğini belli bir şekilde ima etmek, insan haklarının evrensel olma niteliğiyle çelişki oluşturacaktır.

İkinci problem ise sürekli olarak LGBT kimliğine sahip olmanın tıbbi açıdan doğal bir durum olup olmadığının tartışılmasıdır. Bu tartışmanın yapılması, LGBT kimliğinin ancak tıp otoriteleri tarafından doğal ya da normal bir durum olarak kabul edilmesi halinde meşru olabileceği imasını barındırmaktadır. Halbuki belli bir cinsel yönelim ya da cinsel kimlik ister doğuştan gelen doğal bir eğilim, isterse tamamen bilinçli olarak tercih edilen bir şey olsun, tamamen bu yönelime ya da kimliğe sahip olan kişinin kendisini ilgilendiren bir durumdur. Bu durumun tıbbi açıdan normal olup olmadığının sorgulanması yoluyla bu durumun kabul edilebilir olup olmadığı yönünde bir tartışma yapmak, bireylerin kendi bedenleri üzerindeki egemenlik haklarını tartışmaya açmak demektir. LGBT kimliğine sahip olmanın gerçekten normal bir durum olmadığı kanıtlanabilse dahi bu, LGBT bireylerin LGBT oldukları için evrensel haklarından mahrum edilebilecekleri anlamına gelmez. Böyle bir şey dövme yaptırmak, küpe takmak ya da baş örtüsü giymek gibi şeyler doğal olmadıkları için bunları yapan insanların evrensel haklarından mahrum edilebileceklerini iddia etmek kadar saçmadır.

LGBT bireylerin varlığına yönelik dini ve kültürel bazlı itirazlara da yine evrensel hukuk ve insanlar haklarıyla bağlantılı olan liberteryen temelli bir evrensel etiğe dayanarak cevap verilmelidir. LGBT bireylerin varlığına yönelik dini ve kültürel bazda yapılan itirazlar temel olarak LGBT kimliğinin toplumların çoğunluğu tarafından benimsenen cisgender-heteroseksüel cinsellik anlayışıyla bağdaşmadığı ve bunun dışındaki cinsellik anlayışlarının din ve kültür tarafından kabul edilmediği için meşru olmadığı yönündedir. Bu tarz bir anlayış, “hak” kavramının dinlerin öğretileri ve kültürel alışkanlıklarla uyumlu olması gerektiği yönünde bir yaklaşımı ifade etmekte ve böylece bireylerin kendi hayatları üzerindeki egemenlik hakkını tanımamaktadır. Bu durumda LGBT bireylerin evrensel haklarının savunulması yalnızca “hak” kavramının belli özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere ait olduğunu vurgulayan liberal/liberteryen yaklaşımla mümkündür. Bazı insanların toplumun genelinden farklı olan belirli kimliklere, özelliklere ve yaşam tarzına sahip olmaları, bu insanların kendi kimlikleriyle var olmalarının ve kendi hayatlarını diledikleri gibi yaşamalarının engellenmesi için bir gerekçe oluşturmaz. Çünkü insanların davranışlarının engellenebilecek kısmı yalnızca başkalarının evrensel haklarını ihlal eden, başkalarını kendi haklarını kullanmaktan mahrum eden kısmıdır.

Bazı insanların LGBT bireylerin toplumdaki görünürlüklerinin artmasından ve LGBT bireylerin açık bir şekilde var olmasından rahatsızlık duyduklarını, LGBT bireylerin açık kimlikleriyle var olmalarını görmek zorunda olmadıklarını söylemeleri de LGBT bireylerin haklarının kısıtlanması için herhangi bir gerekçe oluşturmaz. Bir insanın belli bir insan grubunun görünürlük kazanmasından çeşitli gerekçelerle rahatsızlık duyması, o kişinin kendi haklarını kullanmasını engelleyen bir durum değildir. Diğer taraftan toplum içerisinde var olan her insan toplumdaki belli bir fikre ve yaşam tarzına sahip insanların görünür olmasından rahatsızlık duyduğunu ifade edebilir. Bu yaklaşım, toplum içerisindeki belli bir kesime mensup olan insanların kimliğinin ya da yaşam tarzının kısıtlanması için gerekçe kabul edilirse bütün kimliklerin ve yaşam tarzlarının belli ölçüde kısıtlanması gerekir. Toplum içerisindeki belli bir insan kesiminden hoşlanmayan kişiler, o kesime mensup insanlarla iletişim kurmayabilirler; fakat o kesime mensup insanlardan hoşlanmıyor olmaları, onlara o kesime mensup insanların haklarını kısıtlama yetkisi vermez.

 

SONUÇ

LGBT haklarının toplumda baskın olan dini ve kültürel değerlere vurgu yapıp LGBT kimliğinin aslında bu değerlerle uyumsuz olmadığı söylenerek savunulması, dini ve kültürel yapılara LGBT bireylerin zaten sahip oldukları evrensel haklarının tanınıp tanınmaması konusunda bir otorite rolü oynama imkanı tanıyacak ve LGBT bireyleri dini ve kültürel yapıların insafına terk edecektir. Halbuki LGBT kimliğinin ve LGBT bireylerin sahip olduğu evrensel insan haklarının gerekçelendirilmesi için herhangi bir dini, kültürel ya da tıbbi otoritenin onayına ihtiyaç yoktur.

Yorumlar